Spectre of the Sea / Alfred Kubin |
Hayatta en iyi yaptığım şeyin yazı yazmak olduğunu
düşünürken kitap yayınlamanın zorluğuyla karşı karşıyayım. Bu yazı, bu can sıkıntısıyla yazılan saçma bir
yazı. Kendine yazar diyen birinin yayınlatamadığı kitabı ve yayınlamaya çalıştığı
başka bir kitabı ile ilgili düşüncelerden oluşuyor, geçiş serbest...
Önce hikayeyi anlatalım: Kitap olabileceğini düşündüğüm Lharissa
isimli öykü dosyamla ilk olarak kitap dünyasıyla iyi ilişkileri olan üniversiteden
bir arkadaşıma gittim. Kendisi gerçekten dosya üzerinde titizlilikle çalışmış,
bir sürü not almıştı ama bana bunun bir kitap olarak kabul edilmeyeceğini
söyledi. Öykülere getirdiği eleştirilere pek değil neredeyse hiç katılmadım. Bu
eleştiri kabul etmemek gibi görünmüş olabilir, belki öyledir de bilemiyorum ama
yazım şeklimin çok kolay eleştirilebileceğinin ama gücünü de tam o
eleştirildiği noktalardan aldığını düşünüyorum. Dosyaya inanmayan birinden
dosyamı yayınevlerine götürmesini isteyemezdim, o kanaldan vazgeçtim. Aradan
bir süre geçti, dosyadan bir öykü çıkarıp yenisini ekledim. Bu kez, bir tanıdık
aracılığıyla çizgisini beğendiğim bir yayınevine gittim. Yaklaşık iki ay sonra
sorduğumda yalnızca iki öyküyü okuduklarını, işlerin zaman aldığını söylediler.
Aradaki birkaç cümlelik kısa konuşmadan sonra diyalog koptu. Dosyamı hazırlayıp
bu kez hiç aracı koymadan altı yayınevine (Beşine kargo ile birine mail
üzerinden, yani istedikleri şekilde) gönderdim. Gönderirken de dosyanın üzerine
hangi yayınevlerine gönderdiğimi yazdım. Her zaman açık oynamayı tercih ettim. Aradan
aylar geçti ve hiçbirinden olumlu-olumsuz cevap alamadım. Burası önemli çünkü
internette araştırma yaparsanız er geç cevap verdikleri falan yazıyor ama
deneyimle sabit ki kazın ayağı her zaman öyle değil. Özetle öykü dosyam hiçbir
yayınevi tarafından sallanmadı. Bunun elbette sebepleri var. İlk başta isimsiz
birisi olmam, sonrasında bunun bir roman değil, bir öykü dosyası olması en önde
gelen sebepler. Öykülerin teknik eleştiriye açık halleri de şöyle bir göz
atanları uzaklaştırmıştır tahmin ediyorum. Daha çok şey söyleyebilirim ama
kendini savunmak sıkıcı bir şey.
Şimdi ikinci atışımı kullanıyorum ve bununla ilgili
tahminlerimi de yazacağım. Evet, Lharissa isimli dosyayı gönderirken boş
durmuyordum; aklımda sıkı bir roman fikri vardı ve onu tamamladım. Birçok
noktayı tersten işleyen, kendi mitlerini oluşturan bir kurtadam romanıydı bu;
ismi de Dakhumn. Şimdi Dakhumn'u bir yayınevine gönderdim. Öykü dosyamı
göndermediğim yayınevlerinden birisi oldu bu. Yanılabilirim elbette ama ilk
yayınevinde değil, ikinci ya da üçüncü yayınevinde kabul edileceğini
düşünüyorum. Üçü geçersem artık başka çözümlere gitmeyi de düşüneceğim. Yayınlandığı
zaman, kısmen övgüler alacak, belki alttan alta kendi yolunu bulacak ama öyle
hemen çok konuşulmayacak. Birinci sebebi Dakhumn'un da eksikleri var. Bazı
yerlerini az boyadığım bir tablo gibi. Bu biraz yazı tarzımdan kaynaklanıyor
ama açığımı kapatmam dosyanın üzerinde çalışmaktan ziyade, bir sonraki romanda
olabilecek bir şey. Bir dönem kısa filmler çekiyordum, içlerinde en düzgün olan
işim yurtdışında Türkiye'den çok daha fazla ilgi gördü. Garip, çünkü şiirsel
bir dil, metaforik bir anlatım kullanıyordum. Şiir, çeviride ölür biraz ama
yine de yurtdışında daha çok ilgi gördü film. Dakhumn, bir gün çevirilirse,
onun da başına benzer şeyler gelebilir.
Herkes zaman zaman hayatta kendini dev aynasında görür,
önemli olacağı bir günün geleceğini düşünür. Eh, ben de herkes gibiyim. Ama bu
beklenti içinde geçip giden zamanla kaybettiğiniz şeyler de olabiliyor. Bu
yüzden kendimi bir dönem Hurafe olarak tanımlamıştım. "Kendi kendine bir
hurafe, kulaklarınızda bir fısıltı, bir fısıltıdan ne anlarsanız o..."
Çünkü insan kendisini bir hikayenin parçası gibi hissedebiliyor ama gerçek sizi
uyandırdığında yalnızca kendi kendinize inandığınız bir hurafe olduğunuzu fark
edebiliyorsunuz. Yine de karamsarlıklar da aşılıyor. Geri dönüp baktığımda,
hayatta benim için en olumlu şeyin, başladığım işleri bitirmek olması çok büyük
bir artı olarak geliyor gözüme. Kafeler fikir konuşup üretime geçemeyen
insanlarla dolu...
Dakhumn, öyle veya böyle bir gün yayınlanacak. Devamı için
hep dalga geçerek söylediğim ama ciddi olduğum bir cümle var; Bir gün Hugo,
Nebula, Locus gibi ödüllerden birisini almak istiyorum. Ödülün ne önemi var
diyenler yüzde yüz haklılar ama yaşadığımız zaman bizi öyle her yerimizden
çekiştiriyor ki, kendinize bir hedef koymazsanız parçalanabilirsiniz. Üstelik bahsettiğim
şey, bana hiç de imkansız gelmiyor. Bu hedefe keyifle yazarak da ulaşabilirim. Neticede
herkes ne olduğunu iyi kötü bilir ve kendisine dair bir şey söylediğinde ona
gülmeniz de bir şey değiştirmez.
Bu yazı hem olanı ortaya koymak hem de kendime bir
motivasyon olması için burada dursun. Anlamını yitirdiği bir gün silerim belki
ama umuyorum ki o anlamını yitirme şekli olumlu bir şekil olur...
Erdem Şimşek
13 Şubat 2016