13 Mayıs 2008 Salı

Nasıl Bir Dünyada...


The Road to Guantanamo
Guantanamo Yolu
Yön: Micheal Winterbottom - Mat Whitecross

Bush'un sözleriyle başlıyor film; "o insanlar hakkında tek bildiğim onların kötü oldukları". Ve sonra bir bilim-kurgu filmi başlıyor; evet, daha öncelerde izlediğimiz 1984 gibi, deney gibi insanın dayanma sınırının zorlandığı filmlere benzeyen sahneler izliyoruz; ama tüm bunların bir kurgu ya da bir şaka, hayal ürünü olmadığını bilerek; bu olayları yaşayanların dilinden ve gözleriyle karşı karşıya. Evet, gözleri çekiyor dikkatimi. Tüm olanları görmüş olmanın dehşetini hissediyorum o bakışlarla üzerimde. Ölülerden bahsediyorlar, tüm yüzü kanla boyanmış,kan kokan arkadaşlarından, bir kamyonda havasızlıktan ölenlerden, bir dehşet dünyasında yine bilim-kurgu filmlerinde kamyonlarla zombilerden kaçan insanlar gibi üniformalılardan kaçanlardan. Ve bunlar eski olaylar değil, yaşanmış bitmiş denemeyecek olaylar. Eş zamanlılık da bir dehşet unsuru. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz diye defalarca sormalı.

Avrupa, Amerika dahil bu olanlar her yerde ve her zaman yaşanıyor. Tecrit, işkence, savaş, yoksulluk tüm bunlar dünyanın bi dünya sorunu. Bunlar üzerine bir şeyler söylemek, üretmek bir yazar için, yönetmen için ödev gibi. Zor bir ödev. Yöntemi üzerinde çokça çelişki yaşanacak bir ödev. Ama biliyorsak ki bunu tüm dünya izleyecek; o zaman belki hayatın amacı kadar önemli olur bu ödev.

Micheal Winterbottom ile daha önce with or without you isimli filmiyle tanımıştım. İyi kotarılmış bir aşk filmiydi. Bu kez böyle bir filmde ismini görünce şaşırdım. Ancak iki filmin bir ortak yanı da var; dürüstlük; yapılan işe karşı dürüstlük. Guantanamo Yolu zor bir ödev ama en basit yöntemle üstesinden gelinmiş; kendi varlığını olabildiğince geri çekerek.

Bu film bir bilim-kurgu filmi olarak dunulabilirdi. Biraz da gelecek üzerine felsefe tozları serpiştirilir; biraz da üst-insan karakterler yerleştirilir; pekala üzerinde bolca yazılar yazılan bir film olabilirdi. O zaman bu filmi izlerken hissettiğim gibi yalnız hissetmezdim. Herkesçe paylaşılan, konuşulan, trend olan bir şeyi izlediğimi hissedebilirdim. Ya da Micheal Moore'a ait bir yaygara filmi de olabilirdi. Yine sivrilmenin dil tatlısı olabilirdi bu şekilde. Oysa bu film bir uzay çağını anlatmıyor; ya da yaşananları genel kültür bilgisi olarak sunmuyor. Şu haliyle herkesin konuşabildiği bir film olsaydı, nasıl bir dünyada yaşıyoruz diye sormamıza gerek kalmazdı. Filmin özeti bu; filmin doğrusu; dünyanın yanlışı...

19 NİSAN 2008

2 Mayıs 2008 Cuma

Stok Fazlası Kareler

71 Fragmante Einer Chronologie Des Zufalls
Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası
Yön: Micheal Haneke

Olmamış. İzlediğim sekizince Haneke filmi ve en vasatı buydu diyebilirim. Her filminde olduğu gibi sıkıcı, rahatsız edici kareler var ama bu kez zemini çok gevşek. Sonları kesişen insanları izliyoruz filmde. Onların gündelik hayatarındaki sıkıntılarını, mutsuzluklarını; ama bu kadar sıradan işlebnecekse film, yapmaya da değmezmiş. Üçlemenin son filmi diye mi acaba? Stok fazlası kareler tıkıştırılmış gibi, ama ayrıntıya giremeyince, işlemeyince bunları iyi bir şekilde; kendinden öteye de gidememiş.

Bu filmde ilk kez Haneke'nin zekasından kuşkuya düştüm. Elbet her yönetmen kötü film çekeblir ama kötü filmler de iyi yönetmenlerin mitini kıran filmler olur. Bu son filmi olsaydı Haneke ölmüş, tükenmiş derdim. Kurdun Günü ile kanını tazelemeseydi de sonraki filmini merak etmeyeceğim biri olabilirdi. Zira hep aynı tarzla, konularla ve üstelik özünde sıkıcı bir yönetmen olarak ne kadar daha izletebilirsiniz kendinizi?

1 ŞUBAT 2008